TAŞ OCAKLARI İLE İLGİLİ ODAMIZIN BASIN BİLDİRİSİ

Odamızın Taş Ocakları ile ilgili basın bidirisi aşağıdaki gibidir:
7.04.2014

TAŞ OCAKLARI BASIN BİLDİRİSİ

Ülkemizdeki taş ocakcılığı sektörü ne yazık ki yarattığı ciddi çevre problemleri nedeni ile gündemdeki yerini sürekli korumaktadır. Son günlerde yine konu gündemde ön plana çıkmış, Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından yapılmış yada yapılacak olan rehabilite çalışmaları tartışılmaya başlanmıştır. Odamız , Taş Ocakcılığı sektörü ile ilgli olarak defaaten görüşlerini ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşmış, alınması gereken çevresel önlemleri ortaya koymuştur. Ancak, sorun sürekli olarak görmezden gelinmiş, sektör hiçbir zaman istenilen seviyede çalıştırılamamıştır. Son günlerde yapılan çalışmaları yerinde inceleyen Odamız, değerlendirmelerini ve soruna ilişkin çözüm önerilerini ilgili mercilerle yine paylaşmıştır.
Jeoloji ve Maden Dairesi verilerine göre; Kuzey Kıbrıs’ta halen 54 adet ruhsatlı, endüstriyel hammadde kaynağı niteliğinde taş ocağı bulunmakta olup, bunların 36 tanesinin faal durumda olduğu bilinmektedir. Hammadde üretimine yönelik 5 farklı üründe üretim yapılmakta olup toplam 3.601,942 m 2 alanda çalışmalar devam etmektedir. Çevreye verdiği zararlar açısından gündemi en fazla meşgul eden kırma kum-çakıl (agrega) aktif ocak sayısı ise 16 adet olup özellikle Akçiçek, Değirmenlik ve Güngörköy Bölgelerinde bu ocakların faaliyetlerini sürdürdükleri bilinmektedir. Verilen rakamlara bakıldığı zaman sektörün neredeyse %50 sine sahip kırma kum çakıl ocak sayısının çok fazla olduğu görülmektedir. Keza ; bu ocakların Ülke ihtiyacı üzerinde olduğu da ilgili Bakanlık tarafından tesbit edilmiştir.
Taş ocakcılığı sektörü ne kadar iyi işletilirse işletilsin çevreye olumsuz etkileri olan bir sektördür. Bu nedenle ocakların bir ihtiyaç olduğu unutulmadan, ihtiyaç oranında ve çevresel önlemlerin alınarak çağdaş standartlarda işletilmesi kaçınılmazdır. Ülkemizdeki Taş ocaklarının çevreye verdiği zararlar ise oldukça fazladır. Ekosistem parçalanması başta olmak üzere,toz, gürültü ve sarsıntılarla bölgedeki tüm canlı yaşamı etkilenmekte, bulunduğu bölgeye göre toprak, yeraltı ve yer üstü su kaynaklarını etkilenebilmektedir. Görünürlüğü ve yaratacağı algı hiçe sayılarak izinlendirilen çoğu ocak ise görsel kirliliğe neden olmaktadır. Ayrıca taş ocaklarından meydana gelen atıklar da gelişi güzel yerlere dökülerek sadece kendi bölgelerini değil, komşu ve diğer bölgeleri de etkileyebilmektedir.
Yıllarca devam eden ve şikayet konusu olan soruna çözüm bulunması amacı ile dönem dönem çalışmalar yapılmıştır. Şöyle ki; kırma-kum çakıl ocaklarında basamak sistemine geçilmesi konusunda 2004 yılında karar alınmış, İşletme projeleri hazırlanarak ÇED raporlarına uyumlaştırılmasına çalışılmıştır. Bunun yanında otomatik kantar sistemi uygulması, delik yöntemi ile patlatma çalışmalarına geçilmiştir. 2008 yılında ise ocaklar için kriterler belirlenmiş puanlama sistemi uygulanmıştır. Ancak ; hızlı ve plansız gelişmeyle sektörün ihtiyacı ön planda tutularak üretim miktarları katlanmaya başlanmıştır. Üretimdeki artış ve çalışma sisteminin değiştirilmesi ile sorunlar da artmaya başlamıştır. Hatta bazı ocaklarda geriye dönüşü olmayan etkiler oluşmuştur. Denetlemelerde artış olmasına rağmen ise bugüne kadar istenen hedeflere asla ulaşılamamıştır.
Taş Ocakcılığı sektörü için bu çalışmalar dönem dönem umut vaat etmiş olsa da ortaya çıkan ciddi çevre sorunları ve şikayetler ise çalışmaların yetersiz kaldığının en büyük göstergesidir. Üstelik yapılan çalışmaların sadece özel sektör ocakcılığına uygulanması, Devlet eliyle işletilen ocakların hiçbirine bu çalışmaların yansıtılmaması çok daha büyük sorunlara yol açmıştır. Bunun en büyük örneği ise hiç şüphesiz Değirmenlik Bölgesinde bulunan Karayolları Dairesine ait taş ocağıdır.Söz konusu ocağın 1940 lı yıllarda işletmeye açılmış olması ve 1975’e kadar basamak sistemi ile işletilmiş olması ise oldukça şaşırtıcıdır. 1980 ve sonrasında ocakta yapılan galeri patlatmalar ile hiç bir çevresel önlem alınmadan işletilen ocak 1995 yılına gelindiğinde maalesef geri dönüşü imkansız bir çevresel tahribata neden olmuş, yaklaşık 170 m ayna yüksekliğine ulaşmıştır. Gerek Ülkemizdeki STÖ lerin uyarıları, gerek AB den gelen tepkiler , gerekse de bilimsel verilerle çözüm önerileri sunan akademik çevrelerin tüm uyarıları göz ardı edilmiş ocak deyim yerindeyse vahşi uygulamarla işletilmeye devam etmiştir. Günümüze gelindiğinde ise rehabilite çalışması adı altında dağın 400 kotuna indirilme projesi yani tüm malzemenin ihtiyaç olduğu öne sürülerek alınmak istenmesi ise ocak için alınan yanlış kararların en vahimidir. Alınan karardan dönüldüğü ve farklı altrenatiflerin değerlendirileceği ilgili Bakanlık tarafından açıklansa da hatırlatma isteriz ki; Odamız , bu tür bir rehabilite çalışmasını asla kabul etmemekte , böyle bir çalışmayı proje olarak görmemektedir.
Olayın bir başka boyutu ise; Karayolları master planına göre 2020 yılına kadar yapılması planlanan yollar için 14 milyon m 3 malzemeye ihtiyaç duyulduğunun açıklanmasıdır. Bu denli inanılmaz boyutta malzemeye ihtiyaç duyulmasına sebep olacak yolların yapımına neye göre ve neden karar verildiği de merak konusudur. Büyük ölçekli yol çalışmalarının yasayla belirlenmesine rağmen ÇED sürecine girmeyen ,KTMMOB vize bürosundan onay almayan ve plan & projeleri kamuoyuyla paylaşılmayan yollar konusunda da odamız ciddi endişeler taşımaktadır.
Gerek mevcut taş ocakları için gerekse de gündeme gelen Karayolları taş ocağı için plan ve projler üretilmeli , çevresel önlemlerin alınıp uygulanması için çalışmalar ortaya konulmalıdır. Taş ocakları sektörü inşaat sektörü ile birebir ilişkili olduğundan sektörün istenilen şekilde geliştirilebilmesi için inşaat sektörünün de planlı ve düzenli gelişmesi kaçınılmazdır.
Bu nedenle bu sektorde yasanan bir çok sorunun çözülebilmesi veya iyileştirilebilmesi için yapılmasi gerekenler aşağıdaki gibidir:
1- Ülkemizdeki inşaat sektörü için gereksinimin yaklaşık 7500 ton/gün olarak açıklanması , kurulu tesis kapsitesinin ise 20.000-25.000 ton /gün olarak verilmesi ocakların sayısının ne kadar fazla olduğunun en büyük göstergesidir. Bu nedenle tüm taş ocakları, ülkenin ihtiyacı, konum, kapasite ve işletme biçimi olarak yeniden değerlendirilmeli, gereksiz olanlar kapatılmalı ve/veya birleştirilmelidir. Yeni taş ocağı izni kesinlikle verilmemeli, verilenler de yeniden değerlendirilmelidir.
2- Aktif olan bir çok taş ocağının ÇED raporu eksik yada yetersizdir. 1997-98 yıllarında hazırlanmaya başlanan raporların revizesine gidilmeli, gerekirse yeni teknoloji ve işletim sistemlerin değerlendireceği yeni ÇED raporları hazırlattırılmalıdır. Bu ÇED raporlarının içerisinde gerçekci işletme planları ve işletme sonrası rehabilitasyonun nasıl olacağına dair planlar mutlaka yer almaldır.
3- Sektörün çevre önceliki yönetilebilmesi için Politik istek, denetim ve yaptırım olmadığı açıkça görülmektedir. Kötü durumda olan ocakların faaliyetlerine derhal son verilmeli, bu ocakların rehabilitasyon ve yeni işletme tekniği ile başvurmaları sağlanmadığı takdirde faaliyetlerine izin verilmemelidir.
4- Karayollarına ait taş ocağındaki çalışmalar acilen durdurulmalı, alternatif rehabilitasyon projeleri hazırlanmalıdır. Değerlendirmeler yapılırken bilimsel veri ve çalışmalar ön plana çıkarılmalı, ilgili meslek odaları ve Sivil toplum örgütlerinden görüş alınarak hareket edilmelidir. Unutulmamalıdır ki bugün yaşanılan tüm sorunlar geçmişten günümüze atılan siyasi odaklı yanlış kararlar neticesinde doğmuştur.
5- Jeoloji ve Maden Dairesi tarafından Kırma kum çakıl işletilmesine yönelik en son ruhsatın 1997 yılında verildiği sürekli olarak dile getirilse de bazı projeler için en yakın bölgelerden taş alınması için geçici ocak ruhsatları verildiği açıklanmamaktadır.! Türkiye’den gelecek olan su için yapılan barajda kullanılmak üzere o bölgeden 2 adet taş ocağı izni verilmiş, hiçbir ÇED sürecinden geçirilmemiştir. Bu tarz uygulamaların sadece günü kurtardığı fakat uzun vadede ne kadar zarar verdiği unutulmamalı herhangi bir plan ve proje için yeni bir taş ocağı izni asla verilmemelidir.
6- Karayolları Master Plana tartışmaya açılmalı, Kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Plan çerçevesinde yapılacak yollar için projeler detaylandırılmalı alternatifler göz önünde tutulmalı ve Çevresel değerlendirmeler yapılmalıdır.
7- Büyük umut bağlanan Ülkesel Fizik Planda taş ocakları konusu yeterince değerlendirilmediğinden taslak olan planın bu kapsamda değerlendirilerek gözden geçirilmesi gerekmektedir. Sadece taş ocaklarının değil plansız yapılaşmanın önüne geçilmesi için Ülkesel Fiziki Planlama ve bu plana uyumlu İmar Planlarının hazırlanması doğal kaynaklarımızı ve çevremizi korumak için hayati öneme sahiptir.
8- İngiliz döneminden kalma Fasıl 270 taş ocakları yasası ve yasaya bağlı tüzükler Günümüz ihtiyacına cevaz vermemektedir. AB mevzuatına uyumlu yeni yasalar hazırlanmalı tüzük çalışmaları ile desteklenmelidir.
9- Ocakların ruhsat devamlılığı için hali hazırda uygulanmakta olan kriterler listesi yetersiz ve uygulanamaz boyuttadır. Bu liste gözden geçirilmeli gerekirse kaldırılmalıdır.
10- Düzenli Bir Genel Denetleme mekanizması oluşturulmalıdır. Tarımsal topraklar, orman, peyzaj, gürültü, toz emisyonu, yer sarsıntısı (vibrasyon) ve su kaynaklarının korunması ve atık yönetimi konularında gerekli denetim mekanizmaları oluşturularak düzenli denetlemeler yapılmalıdır. Özellikle hazırlanacak yeni ÇED raporlarına göre ÇED sonrası denetimler yapılmalı ve kurallara uymayanlara gerekli cezayi müeyyide uygulanmalıdır.
11- Sözleşmeler, günümüz şartlarına göre düzenlenmeli ve bu sözleşmelere çevresel şartlar eklenmelidir.
12- Taş Ocaklarında mutlak suretle Maden Mühendisi çalıştırılmalıdır.
13- Taş kullanımını azaltabilecek alternatif yapılar ve sürdürülebilir binalar tartışılmaya başlanmalıdır.
14- Taşocağı işletmeleri yıllık işletme ve çevresel önlem planları hazırlamalıdır. Bu projelere Jeoloji, Maden ve Metalurji Mühendisleri Odası ve Çevre Mühendisleri Odasınca vize verilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
15- Taşocaklarındaki izleme ve denetimin yapılabilmesi için ilgili kurumların kurumsal kapasiteler güçlendirilmelidir.
16- Taşocağı işletmelerinden çıkarılan her ton malzeme başına belli bir miktar maddi kesinti yapılmalı ve bir fon oluşturularak çevresel bozulmaların iyileştirilmesi için kullanılmalıdır.
17- Taş ocaklarının ruhsatları için alınan yıllık kira bedelleri yeniden gözden geçirilerek gerçekci seviyeye çıkarılmalıdır.
18- Devletin örnek olması düşüncesi ile Karayolları Dairesine bağlı ocaklar kurallara uygun çalıştırılmalıdır.
19- Mevcut ocakların rehabilitasyonu ile ilgili gerekli çalışmalara bir an önce başlanmalıdır. İşletme uygulamaları kolay rehabilitasyona olanak verecek şekilde yapılmalıdır.

Sonuç Olarak; Ocakların bir ihtiyaç olduğunu unutmadan, ihtiyaç oranında, çevresel önlemlerin alındığı çağdaş standartlarda ocakların işleyeceği, çevreyi kirletenlerin “kirleten öder” prensibine göre gerekli yaptırımların uygulanacağı ve mevcut tesislerin de nasıl rehabilite edileceği iyice düşünülerek gerekli adımların İVEDİLİKLE planlanıp uygulanmaya konulması gereklidir.
Etkin bir çevre politikasının temel taşlarından bir tanesi sürdürülebilir kalkınma ilkesidir. ekonomik büyüme ve refah seviyesini yükseltme çabaları, çevreyi koruyarak gerçekleştirildiği takdirde anlamlıdır. Bu çerçevede şekillenecek çalışmalar her zaman tarafımızdan desteklenebilir. Fakat doğayı sadece ekonomik bir getiri olarak görme zihniyeti hakim olursa odamız her zaman bunun karşısında durarak görüşlerini Kamuoyuyla paylaşmaya devam edecektir. Bu çerçevede ocaklar konusunda sunduğumuz görüş ve önerilerimizin hayat bulması için çalışmalarımız devam edecektir.

Saygılarımızla,
Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu