Bazı sivil toplum örgütleri ve duyarlı insanlarımız, ‘çevre çevre’ diye yıllardan beri boğazını yırtarken, belirli günlerde öğrencilere, askere çöp toplatılırken, esas çevre felaketinin hükümetler eliyle yapılması, kabul edilebilecek bir durum değildir.
Dağları, taşları, dereleri, tepeleri yok eden bir zihniyet, bu güzelim ülkeyi ve doğasını hoyratça tüketmektedir ki, bunun hiçbir mazeret ve gerekçesi olamaz!..
Kendi vatan topraklarını bu denli mahveden ve de hiçbir önlem almayanlar, acaba gün gele bunun hesabını verebilecekler mi, yoksa yanlarına mı kalacak?..
Beşparmak Dağları ‘köstebek yuvası’na dönüşürken, acaba Trodos Dağları’nda da durum aynı mıdır?..
Onun için zaman zaman diyoruz ki, bazı konularda Güney komşumuzdan ders almak lazım. Çakıl, taş, kireç ve kum için izin veren makamların, bu işleri yerinde denetlemesi gerekmez mi?.. Eğer denetleme gücün yoksa, denetleme mekanizman çalışmıyorsa, o zaman izin verme be kardeşim. Verirsen de şartını şurtunu koy ortaya ve her yok edilen ağaca karşılık bilmem kaç adet ağaç dikmeli, bitki örtüsünü muhafaza etmelisin denilmeli.
Bunun gibi daha nice koşullar vardır ve başka ülkelerde dağlar, taşlar hoyratça tüketilmemektedir.
Geçen günkü Kıbrıs gazetesinde, Beşparmak Dağları’ndaki taş ocaklarının faaliyetlerinin, dağın yüzey şeklini değiştirecek boyutlara ulaştığı ve insan eliyle yaratılan yüzyılın en büyük çevre kirliliğine dönüşen taşocaklarının, dağların yanında ormanları da yok ettiği yazılmış, bu durum fotoğraflarla görüntülenmişti.
Düşünün siz; Batı’da Kozanköy’ün üst başından doğu ucunu oluşturan Karpaz’a kadar boydan boya uzanan taş ocaklarında patlatılan dinamitlerle her gün yüzlerce ağaç yok oluyor, yeraltı su kaynakları kayboluyor.
Dinamitlerle berhava edilen kayaların çıkardığı toz dumanı, ağaçların kurumasına, bitki örtüsünün yok olmasına neden olmaktadır.
Dahası yeşilin yanı sıra, nice canlı hayvanlar da yok edilmekte, doğada dengeyi sağlayan canlılar telef olmaktadır.
Halbuki yıllar önce zehirli yılanların aşırı derecede fazla olduğu bu ülkeye Afrika’dan binlerce ‘kara yılan’ getirilerek, Trodos ve Beşparmak Dağları’na serpiştirilmişti. İngiliz yönetimi gerek zehirli yılanlara, gerekse özellikle harnup ağaçlarına dadanan farelere karşı kara yılan faktörünü koz olarak kullanmış ve büyük başarı sağlamıştı.
Hal böyle iken, bize bırakılan, elde edilen nimetleri yok etme, tarihe gömme uğraşımızı anlayabilmek mümkün değildir.
Çarpık yapılaşma nedeniyle son birkaç yıldan bu yana başta zeytin olmak üzere; harnup ve narenciye ağaçlarından binlercesinin yaşamına son verdiğimiz acı bir gerçek olarak ortada durmaktadır. Buna bir de yangınlar sonucu yitirdiğimiz ağaçlar, genç fidanlar eklendiğinde, tahribatın boyutunu varın siz tahmin ediniz.
Beş asırlık, hatta daha da uzun ömürlü harnup ağaçlarına kıyan ellere ne gibi cezalar verebildik?..
Bu ülkede eskiden köylerde ‘kır bekçisi’ dediğimiz ‘destebanlar’ vardı. Yeşile kesinlikle dokundurmazlar, ağacı keseni affetmezlerdi. Öyle cezalar vardı ki, ibret verici nitelikteydi!.. Bu nedenle durumu bilenler, zaten orman fakiri olan ülkemizdeki ağaçlara dokunmazlar, aksine himaye edebilmek için ellerinden geleni yaparlardı.
Hem de Çevre Bakanlığı diye bir bakanlığın olmadığı günlerde…
Şimdilerde o günleri bizlere arar hale getirdiler. Ama şimdiki hükümet, geçmişteki hükümetler!..
Kısa adı ÇEKOVA olan Çevre Koruma Vakfı’nın yönetim kurulu başkanı Kenan Atakol, birçok televizyon programlarında “Ercan kavşağında şöyle bir arabanızı park ediniz ve Beşparmaklar’a bakınız. Koskoca dağı nasıl bitirmekte olduğumuzu göreceksiniz. Doğayı bu kadar acımasızca katletmek, insafsızlıktan öte, ülkeye ihanettir” demişti.
Hakikaten de öyle!..
Eğer bir ülkenin iklimi bile değişmişse, inanın; zaten yetersiz olan orman alanlarının daha da azalmasındandır. Belki de katledilen ağaçların ahı vardır!..
Bu acı tablo karşısında hala daha uslanmayıp da, bildiğini okuyanlar, alçak orman arazilerini ona buna peşkeş çekmekte, doğanın dengesini bozmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Çevre konusunda bir devlet politikası oluşturulması kaçınılmazdır. Zamanında alınan ’emirnameler’in hiçbir işe yaramadığı görülmüştür. Turizmde, sağlıkta, narenciyede, çiftçilik ve hayvancılıkta bir devlet politikasına ihtiyaç olduğu kadar, çevre olayında da böyle bir gereksinim şarttır.
Yoksa; okullarda öğrencilere çevre dersleri vermekle, piknik alanlarından ve yol boylarından öğrenciye, askere poşet, çöp toplattırmakla çevreyi koruyabilmek mümkün değildir. Evet, küçük yaştan çevre bilinci oluşturmalı, ama o minik öğrenci, koskoca dağın yok edilmekte olduğunu görünce ne diyecektir?..
Başka ülkelerde olsa, bu dağı bu hale getirenlerden hesap sorulurdu.
Bizde mi, hadi canım sen de!..
Ama unutulmasın ki, ne bir başka KKTC var, ne de bir başka Beşparmak Dağı!..
Akay Cemal