Ülkemizdeki çevre örgütleri, Beşparmaklar’da yaşanan korkunç tahribatın bir an önce durdurulmasını isteyerek, bu konuda “duyarsız kalan” hükümete çağrıda bulundu
TAŞOCAKLARININ FAALİYETLERİ HEMEN DURDURULMALI… Çevre örgütleri, Beşparmaklar’ın günden güne yok edilmesine büyük tepki gösterdi. Örgütler, bugüne kadar yaptıkları uyarıları hükümete dinletemediklerini ve hükümetin bu sorunları görmezlikten geldiğini kaydederek, Beşparmak Dağları’ndaki taşocağı faaliyetlerinin hemen durdurulup dağların ıslah edilmesi yönüne gidilmesi gerektiğini belirtti
YAĞMURLAR DÜŞMEYECEK… Kıbrıs Ağaçlandırma, Erozyonla Mücadele ve Doğal Varlıkların Korunması Vakfı (KEMA) Başkanı Orhan Aydeniz, Beşparmaklar’ın oyulduğuna, 20-30 yıl geçtikten sonra Beşparmağı oyan 18 taşocağının burada boğaz açacağına ve bölgede iklimin değişeceğine dikkat çekerek, dağların ileride yağmur alamayacağını söyledi
BİR ÜLKENİN YOK EDİLMESİNİN ÖRNEĞİ BEŞPARMAKLAR’DIR… Çevre Koruma Vakfı (ÇEKOVA) Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Atakol, bir ülkenin yok edilmesinin en acı örneğinin Beşparmak Dağları olduğunu belirtti. Beşparmak Dağları yok edilirken ülkemizin de yok olduğuna dikkat çeken Atakol, “Ülkemiz yok edilmektedir, çünkü yapılan tahribat dönüşü olmayan bir tahribattır. Üç beş rantçıya vatan toprakları ‘Alauna alatre’ peşkeş çekilmektedir” dedi
DAĞLARLA BİRLİKTE, DİĞER CANLILAR DA YOK OLUYOR… Yeşil Barış Hareketi Derneği Başkanı Doğan Sahir, oluşumunun milyonlarca yıl alan ve yenilenemeyen dağların bir-iki saniyede dağıtılabildiğine dikkat çekerek, doğanın kendini yenilediğini ancak dağların kendini yenilemesini görme şansımızın olmayacağını söyledi. Sahir, sadece görsel değil, dağlarımız yok olurken dağların sistemi içerisinde yaşam bulan diğer canlıların da yok olduğunu belirtti
Ali CANSU
Çevre örgütleri Beşparmaklar’ın günden güne yok edilmesine büyük tepki gösterdi. Örgütler, bugüne kadar yaptıkları uyarıları hükümete dinletemediklerini ve hükümetin bu sorunları görmezlikten geldiğini kaydederek, Beşparmak Dağları’ndaki taşocaklarının faaliyetlerinin hemen durdurulup dağların ıslah edilmesi yönüne gidilmesi gerektiğini belirtti.
Hükümetin yeni taşocağı izinleri vermesinin taşocakları konusunda yeterli dersi almadığının bir göstergesi olduğunu kaydeden örgütler, siyaset ve oy uğruna Beşparmaklar’ın yok edilmemesi gerektiğini kaydetti.
Taşocakları sorununun nasıl çözüleceğinin cevabının bilindiğini ve siyasi irade ve kararlılıkla bu sorunun çözülebileceğini söyleyen sivil toplum örgütleri hükümete çağrıda bulunarak “çok geç” kalınsa bile dağ ve ormanları kapsayan bu çevre katliamının önüne geçmesini istedi.
Çevre örgütleri, Beşparmak Dağları’nın oyulduğunu ve 20-30 ile 100 yıl geçtikçe Beşparmağı oyan 18 tane taşocağının buraya boğaz açacağını ve bölgedeki iklimin değişeceğini de kaydederek, dağlara gelecek yıllarda yağmur da düşmeyeceği uyarısında bulundu.
Dağlarla birlikte ormanlarımız da yok oluyor
Kıbrıs Ağaçlandırma, Erozyonla Mücadele ve Doğal Varlıkların Korunması Vakfı (KEMA) Başkanı Orhan Aydeniz, Beşparmaklar üzerinde taşocakları sayısının 18 olduğunu ve Altınova- Çınarlı arasında Alçıtepe üzerine devletin sekiz tane daha taşocağı izni verdiğini söyledi.
Taş ve alçı ocağı işletmeciliği yapıldığı zaman ortaya gürültü ve toz kirliliği çıktığını kaydeden Aydeniz, özellikle toz kirliliğinin çevredeki ağaçların üzerine biriktiğini ve ağaçların fotosentezini önleyip ağaçları öldürdüğünü, bunun ziraat için öldürücü tesiri olduğunu belirtti.
İnsanların da aynı tozlu havayı ciğerlerine aldığına ve sağlığının bozulduğuna dikkat çeken Aydeniz, gürültünün de bütün yaban hayatını korkutup kaçırdığını, bölgede doğa hayatını sona erdirdiğini söyledi.
Ağaçlar nefes alamıyor
Taşocağının işlevi devam ettiği yerde yapılan teraslama sisteminin başarılı olmayacağını da anlatan Aydeniz, “Taşocağından çıkacak toz toprak ekilen ağaçların üzerine gelir ve ağaçların yaprakları tozdan örtülür ve ağaçların fotosentez yapmasını önler. Bu da ağaçları öldürür” dedi.
İlkokulda fotosentez dersini herkesin okuduğuna işaret eden Aydeniz, ağaçların yaprağı ile karbondioksiti güneş enerjisi çerçevesinde aldığını, güneş enerjisinin yaprakları üzerinde stomalar ile alındığını, yaprağın toz ile kapanması halinde ağacın yaşamayacağını ve öleceğini anlatan Aydeniz, “Ülkemizde toz kirliliğinin istatistiklere göre akciğer kanserinde ilk sırada olduğu görülüyor. Bu da toz topraktan kaynaklanıyor” dedi.
Ülkemize en büyük kötülüğü yaptılar
Aydeniz, “Bu insanlar o kadar bilinçsizce hareket ediyorlar ki sanki kötülük yapmak istercesine taşocağı iznini doğudan batıya boydan doya verdiler. Halbuki bir noktada verseler lokal olacaktı. Şu anda zarar çok geniş sahaya yayıldı. Yetkililer ise hiç ses çıkarmıyor. Güneyde durum farklıdır. Boydan boya Trodos dağları üzerine izin vermek yerine lokal bir dağın üzerine verdiler. Ana dağ yerine bizde de küçük dağcıklar vardır buralara taşocağı izni verseler o tepe silinse bile zamanla hiç bir kötülük yaratmaz. Ancak, biz ne yaptık. O kadar cahilce bilinçsiz ve sorumsuzca izin verdik ki, bu izni veren düşmanımız olsa bundan daha kötüsünü yapamazdı. Bütün yaban hayat gürültü ile yok oluyor, orman da dahil.
Bu nereden kaynaklanır? Memlekette 3’lü kararname ile başa gelir ve memlekete ne kadar kötülük yapsa siyasi irade ile gider. Bizim memlekette hangi bürokratı yanlış yaptığı için işten attılar” dedi.
İklim değişecek, Lefkoşalılar denizi görecek
Beşparmaklar’ın oyulduğunu ve 20-30 yıl geçtikçe Beşparmağı oyan 18 taşocağının buraya boğaz açacağını ve iklimin bölgede değişeceğini kaydeden Orhan Aydeniz, dağlara düşen yağmurun ileride düşmeyeceği uyarısını yaptı.
Kıbrıs’ın en fazla yağmur alan yerlerin boğaz sahil şeridi olduğunu ve boğazın zamanla delinip açılacağını ve Girne’nin görüneceğini kaydeden Aydeniz, Lefkoşalıların yıllar sonra denizi göreceğini söyledi. İklimlerin değişmesiyle yağmurun yağmayacağını, ikinci bir Mesarya’nın yaratılacağını, ülkede bu konularda uzman kişilerden görüş istenmediğini anlatan Orhan Aydeniz, “Herkes kendini uzman zanneder ve başkasına sormaya ihtiyaç duymuyor.” dedi.
Çözüm yolları biliniyor, ama hayata geçirilemiyor
Aydeniz, yeni hükümet iktidara geldikten sonra taşocakları konusunda dışarıdan gelen uzmanlar ile sivil toplum örgütlerinin katılımıyla bir çalıştay düzenlediğini, sorunlar ile çözüm yollarının ortaya konduğunu ve rapora bağlandığını, hatta 2-3 ay bakanlıkta çalıştaydaki kararların hayata geçirilmesi için bir komisyon toplantısının da yapıldığını söyledi.
Ortaya çıkan sorunları çözecek işlerin hayata geçirilmediğini, bunun birinci sebebinin ise parlamenter sistemden kaynaklandığını anlatan Aydeniz, “Bunun en önemli faktörü baskıdan kaynaklanır. İkincisi partizanlık üçüncüsü de lobicilik faaliyetlerdir. Taşocakları çok lobicilik yapar. Çıkan ve uygulanmayan sonuç şöyle: Taşocaklarının bir yerde yoğunlaştırılması ve çirkinliklerin teraslama yapılarak ağaçlandırılması yönüne gidilecekti. Bitki örtüsüyle çirkinlik ortadan kaldırılacaktı. Bir de dağ yerine sadece münferit bir yerde lokalize edilecekti taşocakları. Zarar da az olacaktı. Bir de toz kirliliğine karşı su kullanılması. Taşı ezerken su püskürtülmesi yapılacaktı” dedi.
Hiçbir şeyden ders alınmıyor
Çalıştay yaparak herkesin gözünü boyadılar ve sonunda hiçbir şey olmadı. Biz 4 ay komisyon toplantısına gittik ama sonuç çıkmadı. Sekiz tane alçı ocağı izni verilmesi tüm bu yapılanlardan ders alınmadığını gösterir. Verdikleri alçı ocağı izinleri Beşparmaklar’dan farklı olarak köylerin içerisindedir ve bölgede ziraat da yapılıyor.
Beşparmaktaki bütün ağaçların toz topraktan öldüğünü kaydeden Aydeniz, orman fakiri ülkemizde bu sorunun en kısa zamanda önüne geçilmesini istedi.
Aydeniz, taş ocağı açmak isteyen bir kimsenin devlete çok cüzi, yaklaşık 100 YTL’lik bir harç yatırdığına ve hiçbir para vermediğine, sadece taşı ücretsiz aldığına, taşı kırmak için enerji ve dinamit kullandığına ve devlete taşı aldığı için para vermediğine dikkat çekti.
İrade olursa taşocağı sorunu ortadan kalkar
Hükümet otoritesi ve irade olduğu taktirde taşocağı izinlerinin iptal edilebileceğini vurgulayan Orhan Aydeniz, hükümetin alacağı bir kararla sorunun tamamen çözülebileceğini söyledi.
Taşocağı sahiplerinin ikna edilerek başka yerlere yönlendirilmesi konusunda bir uzlaşıya vararak bu sorunun aşılabileceğini de kaydeden Aydeniz şöyle konuştu:
“Tali dağlar ve tepeler üzerinde açılacak taş ocaklarıyla bu sorun biter. Hükümet özendirici bir şey de yapabilir. Diyebilir ki, ‘Ben size yeni araç getirdiğiniz zaman gümrük muafiyeti sağlayacağım’ gibi teşvik edici girişimler de yapabilir. İstenildiği zaman her şey düzelir” dedi.
Ağaç dikme şansının ilelebet bizim elimizde olmayacağını da anlatan Aydeniz, “Küresel ısınmanın şiddeti arttıkça yeni ağaçlar artık tutmayacak. Yağışlar azaldıktan sonra mevcut ağaçlar da kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak.
Ülkemiz gibi sorunlarımız da küçüktür. İyi niyet olması halinde ciddi bir yönetim anlayışı olursa bu sorunların çaresi de bilindiğine göre çözülmesi mümkündür. Bizim bitki örtüsü açığımız 35 bin hektardır. Geçtiğimiz yıl Türkiye’de 150 bin hektar ağaç ekildi. Türkiye’de bir yılda dikilen ağaçların 5’te biri kadar ağaç diksek bütün bitki örtüsü açığı kapanır. Sorunlar küçük çaptadır. Kuraklık deriz, hiçbir önlem almayız. İrade ve iyi niyet olursa sorunlar çözülür.”
Bir ülke nasıl yok edilebilir?
Çevre Koruma Vakfı (ÇEKOVA) Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Atakol, bir ülkenin yok edilmesinin en acı örneğinin Beşparmak Dağları olduğunu belirtti.
Beşparmak Dağları yok edilirken ülkemizin de yok edildiğini vurgulayan Atakol, “Ülkemiz yok edilmektedir, çünkü yapılan tahribat, dönüşü olmayan bir tahribattır. Üç beş rantçıya vatan toprakları ‘Alauna alatre’ peşkeş çekilmektedir.
Beşparmak Dağları’nı mahvettiler, şimdi de bir doğa harikası ‘İpsaro’yu’ mahvetmenin kapılarını sonuna kadar açtılar. Hükümet, bu zenginliği, bu geleceği koruyacağına, yağmalanması, talan edilmesi için ferman çıkarmış bulunuyor” dedi.
KKTC çöplüğe döndü
KKTC’nin bütün alanının çöplüğe döndüğünü kaydeden Atakol, “Hükümet bundan habersiz görünüyor. Hükümet, turistlerin gelip de “çöp banyosu” yapacaklarını zannediyorsa büyük yanılgı içerisindedir. Turizm sıfırlanıyor. Nedeni gayet açık, ama bilemeyen hükümete söyleyelim: Nedeni çevre kirliliği” dedi
Hükümetin girmiş olduğu komadan çıkmasının artık mümkün görülmediğini anlatan Kenan Atakol, hükümetin kulaklarını tıkamış, söylenenleri duymayan, gözlerini olanlara kapamış, yapılan tahribatları, yağma ve talanı görmediğini, ağzını fermuarladığını, çevre ile ilgili bir tek kelime söylemediğini kaydetti.
Hükümetin sanki ülkenin doğasına kızgın, her türlü çevre kirliliğine çanak tutan ve ülkesini sevmeyen bir görünüm arz ettiğini ifade eden Atakol, “Ülkemiz, sizin, bizim ülkemiz, Kıbrıs Türklerinin ülkesi yağmalanıyor, yok ediliyor, haritadan siliniyor ve bu ülkenin hükümeti gaflet içinde gününü gün etmeye çalışıyor. Ülkesi mahvolmakta olan bir hükümet bu kadar lakayt, bu kadar duyarsız, bu kadar beceriksiz olabilir. Doğası yok edilirken, geleciği de yok edilmekte olan ülkemizin bu hükümeti yüz bin kere istifa etmeli idi” dedi.
Hükümet samimi olup taşocaklarını kapatmalı
Yeşil Barış Hareketi Derneği Başkanı Doğan Sahir de, oluşumu milyonlarca yıl alan ve yenilenemeyen dağların bir iki saniyede dağıtılabildiğine dikkat çekerek, doğanın kendini yenilediğini ancak dağların kendini yenilemesini görme şansımızın olmayacağını söyledi.
Sadece görsel değil, dağlarımız yok olurken dağların sistemi içerisinde yaşam bulan diğer canlıların da yok olduğunu belirten Sahir, şöyle devam etti:
“Taşocaklarının olduğu bölgede hem tozun getirdiği koşullar hem de oradaki gürültü ve tahribat, haliyle oradaki eko sistemi bozacağından mutlaka yaşamı ya yok edecek, ya göç ettirecek, ya da değiştirecektir.
Bu da zincirleme etkiyle insana veya insanın yaşam ortamına olumsuz yansıyacaktır. Bir başka unsur da bizim taşocaklarını konuşlandırdığımız nokta Kuzey Kıbrıs’ın endemiklerinin en yoğun olduğu bölgelerdir.
St. Hillarion ile Bufavento arası bu bağlamda en önemli yerlerimizdir. Ancak, ne yazık ki bütün taşocaklarımız da buralardadır.
Bu bağlamda da büyük önemi vardır. Buradaki faaliyetlerin daha fazla sürdürülmesi kayıplarımızı bu açıdan daha fazla artıracaktır. Ama etkiler bundan ibaret değildir.
Bu bölge, aynı zamanda su açısından da en önemli yerlerimizden biridir. Ancak, ne yazık ki onlar da bu etkiden nasibini alacaktır.
İnsanoğlu böylesi değerli noktalarda bir faaliyet sürdürme zorunluluğu içinde ise bir ihtimal, bunu da çok dikkatli yapmalıydı. Ama, biz buralarda çok kayıtsız, tertipsiz, plansız ve dağınık çalışarak, bütün alanı tahrip etmiş durumdayız ve tahribatı genişleterek gidiyoruz. Buraları çok güzeldi ama yüzüne kezzap suyu dökülmüş bir dünya güzelinden farklı değil şu anda. Bu boyutu da turizme çok olumsuz yansımaktadır” dedi.
Hükümete çağrıda bulunan Sahir, samimi olarak bütün bu olumsuzları görüp ve daha fazla tahribata neden olmadan gerekirse birçok taş ocağını kapatmalarının gerektiğini kaydetti.
Hükümet sorunlara duyarsız
Biyologlar Derneği Genel Sekreteri Hasan Sarpten, doğanın birçok şeyin kaynağı olduğunu ve doğayı kullanırken çok dikkatli davranılması gerektiğine dikkat çekerek, “Çünkü doğal kaynaklar sınırlıdır. Hele bizim gibi bir ada ülkesinde bu sınırlılık daha da belirgindir. Dahası, DPÖ’nün verilerine göre taşocaklarından 2005 yılında günlük çekim talebin karşılanması gayesiyle 15 bin tonun üzerine çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi, sorunun temeli çarpık yapılaşmadır. Yapılaşmadaki çarpıklık ve anormal hız, taşocaklarında yıllar boyu kontrolsüz bir şekilde işletilmesine yol açmış ve sonuçta günümüzdeki noktaya ulaşılmıştır” dedi.
Ülkemizde birçok sektörde olduğu gibi taşocakçılığı sektöründe de doğanın kaldırabileceği sınırların çoktan aşıldığını kaydeden Sarpten, ülkemizin kum ve çakıl ihtiyacının 1970’li yıllarda büyük ölçüde Güzelyurt Bölgesi’ndeki sahil şeridinde bulunan kum-çakıl ocaklarından karşılandığını, daha sonra 1990 yılından itibaren yeraltı su kaynaklarının tuzlanmasına sebebiyet verdiği gerekçesiyle kum-çakıl ihtiyacını tamamen Beşparmak Dağları’ndan karşılamasına gidildiğini söyledi.
Sarpten, önceleri izin verilen ocakların Beşparmak Dağları’nda Rum’dan kalma ocaklar olduğunu, daha sonra zamanla bunların sayılarının arttığını ifade ederek, neredeyse Türkiye’den büyük ihaleler alarak adaya gelen her şirkete jeolojik açıdan uygun olup olmadığına bile bakılmaksızın dağlarımızdan gelişigüzel yerler verildiğini de belirtti.
Biyologlar Derneği Genel Sekreteri Sarpten, benzer uygulamanın halen devam ettiğini, bu şirketlere herkes gibi kumunu çakılını piyasadan almasının söylenmediğini, aksine emirlerine bir taşocağı verildiğini söyledi. Sarpten, “Örneğin, Değirmenlik bölgesindeki taşocağı Karayolları Dairesi tarafından yol yapan müteahhit firmaların emrine işletilmektedir.
Sonuçta şu an 70’e yakın taşocağımız var. Bunların 17 tanesi ise esas kirliliği yaratan kırma kum-çakıl ocağı. Bunlara ek olarak Annan Planı sonrasındaki inşaat patlamasına paralel olarak talebin çoğalması kirliliğin dayanılmaz boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. Ayrıca, bilindiği üzere Altınova köyü ile Çınarlı köyleri civarında yer alan, Pluşa Manastırı ile İncirli Mağarası arasındaki İpsaro Tepesi’nde 8 yeni mermer ocağı yakın bir tarihte faaliyete geçecektir. Tüm bunlar sorun karşısında ne kadar duyarsız kalındığını sergilemektedir.
Yine de son zamanlarda kamuoyunda oluşan baskıların da bir sonucu olarak birçok ocakta vahşi patlatma yerine basamak yöntemine geçilmiş, hava kirliliğini önleyici toz indirgeme sistemi yaygınlaşmıştır. Fakat bu uygulamaların istenilen düzeyde olduğunu söyleyemeyiz. Üstelik devletin soruna gerçekçi yaklaşmadığı da ortada. Kaldı ki, inşaatlar böyle devam ettiği, yollar son sürat yapıldığı ve yapılaşma alabildiğince sürdüğü müddetçe taşocakları sorunu çözümsüz kalmaya mahkumdur” dedi.