Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Çevre Sorumlusu Dr. Nurçin Arıkbuka, KKTC’de özellikle kanser türü hastalıkların artmasındaki en önemli etkenler arasında tarımda kullanılan ilaçlar, endüstriyel gıdalar ile sula klor kullanımının bulunduğunu kaydetti.
“BÖCEK İLAÇLARININ % 30’U, YABANİ OT İLAÇLARININ %50’Sİ, MANTAR İLAÇLARININ İSE %90’I KANSERE YOL AÇIYOR”
“ENDÜSTRİYEL TAVUKÇULUKTA 21 GÜNLÜK KULUÇKA SÜRESİ 17 GÜNE İNDİRİLDİ”
“SUYUN KLORLANDIĞI BÖLGELERDE, KLORLANMAYAN BÖLGELERE GÖRE YAPILAN ARAŞTIRMALARDA KİŞİLERDE BAĞIRSAK, REKTUM VE BÖBREK KANSERİ DAHA YOĞUN ŞEKİLDE SAPTANDI”
Lefkoşa, 6 Nisan 13 (T.A.K./Hasan Karaokçu): Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Çevre Sorumlusu Dr. Nurçin Arıkbuka, KKTC’de özellikle kanser türü hastalıkların artmasındaki en önemli etkenler arasında tarımda kullanılan ilaçlar, endüstriyel gıdalar ile sula klor kullanımının bulunduğunu kaydetti.
Dr. Nurçin Arıkbuka, TAK muhabirine yaptığı açıklamada, özellikle endüstriyel gıdaların tüketilmesinde çok dikkatli olunması gerektiğine işaret ederek, “Endüstriyel gıdalar ve ürünler sadece raf ömrünü uzatma amaçlıdır, ama bunun karşılığında bizim ömrümüz kısalıyor” dedi.
İnsanların, geçmişe göre, bugün birçok hastalıkla mücadele ettiğini söyleyen Arıkbuka, bunların nedenlerine değinirken, “Vücudumuz, insanoğlu tarafından üretilmiş kimyasal maddelere direnç gösterecek şekilde tasarlanmamış ve yaratılmamıştır” dedi. Arıkbuka, “Bu sebepten dolayı kullanmakta veya tüketmekte olduğumuz doğal olmayan ve insan yapımı olan her tür maddeye karşı dikkatli olmalıyız” uyarısında bulundu
Arıkbuka, sentetik ve kimyasal maddelerin riskleri konusunda şu bilgileri verdi:
“50 BİN KİMYASALIN % 82’Sİ İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ZARARLI”
“Dünya genelinde her yıl 85 bin değişik cins sentetik madde üretiliyor ve yine her yıl bin adedin üstünde yeni sentetik madde de mevcutlara ilave oluyor. İnsan icadı bu ürünlerin büyük bir kısmı güvenlik testleri yapılmadan pazara veriliyor. Avrupa Çevre Koruma Ajansı (EPA), 50 bin kimyasalın % 82’sinin insan sağlığı için zararlı olduğunu açıklamıştır. ABD Ulusal Araştırma Birliği de, kullanılan böcek ilaçlarının sadece %10’nun insan sağlığına zararlı olup olmadığı konusunda testler yapmıştır.
Çeşitli yollarla vücudumuza aldığımız kimyasalların etkisi uzun vadede ortaya çıkıyor ve hangi hasarlara sebep olacağı da yeterli düzeyde bilinmiyor. Bu bağlamda suyun, havanın, gıda maddelerinin, temizlik ve kozmetik ürünlerinin, hatta giydiğimiz kıyafetler içinde bulunabilecek kimyasalların (toksik) ile vücudumuzdaki doğal kimyasalların birleşmesi ile ne gibi olayları tetikleyeceğini henüz net bir şekilde bilemiyoruz. Sık sık hastalanıyorsanız, dikkat edin evinizde yoğun şekilde kimyasal bulunabilir. Aynı şekilde, sıklıkla aşırı stres problemi yaşıyorsanız, sizin fazla hasta olma riskiniz de yüksek safhadadır.”
“Bana bir şey olmaz”, “Bir şey değil, şimdi geçer”, “Hasta değilim ki, neden endişeleneyim?” sözlerini sık sık duymakta olduklarını anlatan Arıkbuka, ne kadar genç, sağlıklı olunsa ve sportif çalışmalar nedeniyle kötü alışkanlıklardan uzak olunsa bile yapılacak en iyi şeyin yapay ve kimyasal içerikli ürünlerden uzak durmak olduğunu söyledi.
Özellikle kanserden korunmak için uzak durulması gereken kimyasallar ve bunları içeren ürünler konusuna da değinen Dr. Nurçin Arıkbuka, Uluslararası Çevre Çalışma Grubu’nun bir çalışmasında insan vücudunda değişik kimyasal toksik maddelere rastlandığını, bunlardan 76’sının kanserojen, 94’ünün beyin ve sinir sistemi için zararlı, 79’unun da sakat doğum ve anormal gelişime sebep olacak nitelikte kimyasal maddeler olduğuna işaret etti.
VÜCUDUMUZDAKİ KİMYASALLAR
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Çevre Sorumlusu Dr. Nurçin Arıkbuka, insan vücudunda biriken bazı kimyasal maddelerle ve olası zararlarıyla ilgili olarak şu bilgileri aktardı:
“Dioksin’ler ve furan bileşikleri: PVC üretiminde kullanılan, endüstriyel beyazlatma yan ürünleri olup, insan vücudunda endokrin sistemin hasarına ve kansere neden olabilir.
Fitalat: Kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinde, çocuk oyuncak ve kırtasiye malzemelerinde bulunabilen plastizer maddeler olup, premetüre bebek oluşumuna ve kadın organlarında sorunlara sebep olabilirler.
Ağır metaller: Boyalardaki kurşun konserve kutularındaki civa, boyalı pişirme kaplarındaki kadmiyum gibi maddeler olup, hafıza kaybı, gelişme gecikmesi, hareket gecikmesi ve kansere sebep olabilirler.
Uçucu organik kimyasallar: Ksilol ve etil benzen içeren benzin ve endüstriyel çözücüler olup, sinir sistemi için toksik etkileri vardır ve kanserojendirler.
PCB’ler: Endüstriyel yalıtım ve yağlayıcı maddeler olup, kanser ve sinir sistemi hastalıklarına neden olabilirler.
Organik fostat esaslı ve klor içeren böcek ilaçları: Bu ilaçların artıkları gıda maddeleri üzerinde bulunurlar. Toksik olup, sinir sistemini etkilerler ve bazıları kanserojendirler.
Halojen bileşikleri: Bu grubun kimyasalları, flor, klor, iyot ve brom ve bunlardan üreyen kompleks yapıya sahip bileşiklerdir. Bulundukları ürünler; benzin, diş macunu, boya, dezenfektan ve temizlik ürünleri, böcek ilaçları, su dezenfekte ediciler (klor) ve hastalıkların tedavisinde kullanan ilaçlar.
Plastik grubu: Bu grupta en zararlı olan PVC’dir. Çevreye dioksin yayabilir. Dioksin, göğüs, prostat, ve bağışıklık sistemi kanserleri, hormonal dengesizlik, kalple ilgili sorunlar ve obezite gibi hastalıkların sebeplerinden kabul edilmektedir. (Su boruları, plastik şişeler, su ve yağ esaslı boyalar, deterjanlar, ev haşere ilaçları, parfüm, şampuan, saç ürünleri, tırnak cilaları vs..)
Kişisel bakım ürünleri: Şampuanlar, şekil vericiler, saç spreyleri, saç boyaları (30‘a yakın kimyasal madde içeriyor), deodorantlar, anti bakteriyel ve deodorant etkili sabunlar, tıraş kremi ve köpüğü, floridli diş macunları, cilt germe preparatları, parfümler, kağıt havlular, tuvalet kağıdı, bebek bezi, vajinal tampon, talk pudrası, güneşten korunma preparatları kanserojen yapıya sahip kimyasallar içerebilirler.”
Vücut ağırlıkları az ve metabolizmaları daha hızlı olduğu için çocuklar, bebekler ve özellikle de anne karnındaki bebeklerin kanserojenik ve toksik etkilere çok daha fazla açık olduklarına işaret eden Arıkbuka, deney hayvanlarında yapılan testlerde, böcek öldürücü ilaçlar hamile bir hayvana verildiğinde, bunun 5 saat sonra karnındaki yavruya geçtiğinin saptandığına dikkat çekti.
“…O DERECE YÜKSEK YAŞAMSAL DEĞERE SAHİPTİR”
İnsanların aldığı gıdaların; ne kadar taze, canlı, doğal ve ilaçsız ise o derece yüksek yaşamsal değere sahip olduğunu kaydeden Arıkbuka, gıdaların; besin değeri ne kadar yetersiz, bakteri ve kimyasallarla kirlenmiş, işlenerek değerini yitirmişse, o derece ideal değerin altında ve zararlı olduğunu ifade etti.
“BÖCEK VE YABANİ OT İLAÇLARINDAKİ TEHLİKE”
Sürekli olarak faydası ve zararları tartışma konusu olan böcek ve yabani ot ilaçları konusuna da değinen Arıkbuka, aslında bu ilaçların insan sağlığı için hiç de masum olmadığına dikkat çekerek şöyle konuştu:
“İnsektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü), rodentisit (kemirgen öldürücü) gibi çeşitli adlar verilen ve özetle pestisit olarak tanımlanan kimyasal böcek öldürücüleri, yaklaşık olarak 150 yıl önce kullanılmaya başlamış. İlk yıllarda büyük başarılara imza atan bu zehirli bileşikler kısa sürede daha geniş çaplı kullanılır olmuştur. Dünyada tarım ilaçlarının üretimi yıllık, ortalama 2.8 milyon tondur. Amerikan Ulusal Akademisi’nin verilerine göre, laboratuar hayvanları üzerinde yapılan testlerde böcek ilaçlarının % 30’nun, yabani ot ilaçlarının %50’sinin ve mantar ilaçlarının % 90’ının kanser oluşumuna yol açtığı gösterilmiştir. Hamilelik öncesi böcek ilacı kullanılan ev ve bahçelere sahip yerlerde doğan çocuklarda lösemi riski 7-8 kat daha fazla görülmektedir.”
GIDA SEKTÖRÜ (KANSEROJEN KABUL EDİLENLER):
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Çevre Sorumlusu Dr. Nurçin Arıkbuka, gıda sektöründe kullanılan ve kanserojen etki yapan maddeler konusunda da vatandaşların çok bilinçli olması gerektiğine vurgu yaptı.
Gıda sektöründe kullanılan “Suni renklendiriciler ve (E129, blue-1, citrus red-2, red-3,red-40,yellow-6), suni tatlandırıcıların (E951-aspartam,E-954-sakarin) kanserojen etkileri olduğunu anlatan Arıkbuka, “Meyveleri yıkarken zaman zaman elinizin hissettiği kaygan madde, petrol ürünü bir mumdur. Meyveye parlaklık verir ve koruyucu bir tabaka oluşturur. Bu mumların içinde kanserojen mantar ilacı olan benomil ve SOPP kimyasalları bulunabilir. Bazı portakalların daha renkli görünmesi için citrus red-2 kodlu boya ile boyandığı ifade olunmaktadır” şeklinde konuştu.
HAYVANLARDA KULLANILAN BÜYÜME HORMONLARI
Hayvanlarda kullanılan büyüme hormonlarının da insanlar için kanserojen yapıya sahip olduğunu, geleneksel üretim esaslarından uzak fabrikasyon ortamında üretilen salam, sucuk ve pastırma gibi et ürünlerinin büyük kısmının nitrit içerebileceğini savunan Arıkbuka, şu bilgilere yer verdi.
“Bu maddenin kullanma nedeni botilizm bakterilerini önleme ve ete kırmızı rengini vermektir.(nitrit-E250 ve nitrat E-251 kodları ile tanımlanır.)Yapılan bir araştırmada haftada 12 adetten fazla sosisli yiyecek yiyen çocukların, kan kanserine yakalanma risklerinin 10 kat daha fazla olduğu açıklanmıştır” dedi.
“21 GÜNLÜK KULUÇKA SÜRESİ 17 GÜNE İNDİRİLDİ”
Endüstriyel tavukçuluğa da değinen Dr. Arıkbuka, endüstriyel tavukçuluğun tıbbın en az 50 yıl ilerisinde olmasına karşın insan sağlığının aleyhine olduğu görüşünü savunarak, şu iddialarda bulundu:
“21 günlük kuluçka süresi 17 güne indirildi. Yetiştirilen canlı tavuk değil piliç olarak tanımlanıyor. 45 günde kesime gidiliyor ki kesime 6 aylıkta gidilmesi gerekir… Bu canlılara bağırsaklarında bakteri gelişmesin diye antibiyotik veriliyor.
40-45 günde kesime giden hayvanlar, bu sürede o kadar kemik yapısı bozulmuştur ki ayaklarının değil dizlerinin üzerinde durmakta zorlanıyorlar. Bu canlılar dış ortama bırakıldıkları zaman ise coğu çok kısa surede hayatını kaybediyor.
Hayvanların ve insanların dışarıdan alması gereken yani vücutta üretilemeyen 8 adet aminoasit (protein) bulunmaktadır. Tavuklar ve diğer hayvanlar, bu proteinleri sadece otlanarak alabilirler. Endüstriyel tavukçulukta bu proteinler dışarıdan veriliyor… Tavuğu eve alıp ocağa koyduğunuzda 25-30 dakikada pişer, çünkü size yedirilen sadece kemik üzerine tutturulmuş et parçası…
Gerçek köy tavuğu yiyin, özgür dolaşan, otlanan, 2.5 saatten önce pişmeyen ve kemikleri parçalanmayan, piştiğinde jöle oluşturan sağlıklı beyaz et yiyin.”
DİĞER ETKENLER
Süt hayvanlarının besiciliği sırasında hayvanlara verilen kimyasal ilaç ve antibiyotikler, ayrıca yemlerdeki böcek ilacı artıklarının da kirlenmenin temel sebebi olduğunu anlatan Arıkbuka, insan sağlığı açısından risk olabilecek faktörleri şu şekilde sıraladı:
“Deniz mahsulleri: Kimyasal maddeler, denizlerin kirletilmiş bölgelerinde üreyen balıkları ve diğer canlıları da etkilemektedir. Kirli bölgelerde yaşayan balıklar, yaşadığı çevreden 200 kat daha fazla kirlilik içermektedir. Bunlar; civa, dioksin, DDT ve PCB içerebilirler.
Şeffaf filmler: Bazı peynir, meyve, sebze, et, tavuk, balık vb gıdaların ambalajlarında kullanılan şeffaf filmler, özellikle yağlı yiyeceklere nüfuz edebilecek kanserojen etkiye sahip olan DEHP ve DEHA içerebilir.
Teflon pişirme kapları: Yapıştırmayan tavaların özelliğini sağlayan PFÖA maddesinin; pankreas, karaciğer, testis ve meme kanseri riskini artırabileceği vurgulanıyor.
Barbekü: Bu şekilde hazırlanmış gıdalar benzopiren maddesini içerebilir. Odun kömürü bu maddenin oluşumunu artırır. Etlerin en az 20 cm uzak mesafede olması, ayrıca etlerin baharat ürünleri ile marine edilmesi ve beraberinde taze çiğ sebze tüketilmesi benzopirenin olumsuz etkisini azaltmaktadır.
Mikrodalga fırında ısıtma: Kağıt, polimer plastik, karton, alüminyum içinde bulunan ürünlerin mikrodalga fırında ısıtılması durumunda, bu ambalajlarda bulunabilecek kanserojen maddeler yiyecekleri etkiler. İlle de kullanılacaksa cam veya porselen içinde ürünleri mikrodalgada kullanmak daha sağlıklı olacaktır.”
“SUYUMUZA KLOR KARIŞTIRMAYALIM”
Bakteri, virüs, mantar ve parazitlerden suyu temizlemek için dünyada en çok kullanılan ve uygulanan yöntemin, klorlama yöntemi olduğunu, oysa klorun son derece zehirli ve öldürücü bir madde olduğunu vurgulayan Dr. Nurçin Arıkbuka, “Kimyasal bir element olarak klor, karbon ile güçlü bir bağla bağlanabilir. Bu sebepten karbon-klorin bileşikleri, dayanıklı olup kolay bozulmazlar” diyerek şunları söyledi:
“Oluşan maddelerin en önemlileri THM (trihalometanlar) ve haleoasetatlardır. Suyun içindeki THM arttıkça deney hayvanlarında karaciğer, böbrek ve bağırsak kanseri ortaya çıktığı gösterilmiştir. Özellikle suyun sıcaklığı arttıkça banyo esnasında 42 derece ve üstünde THM % 80 solunumla akciğerlere alınır. Suyun klorlandığı bölgelerde klorlanmayan bölgelere göre yapılan araştırmalarda kişilerde bağırsak, rektum ve böbrek kanseri daha yoğun saptanmıştır”.
KAYNAK:http://www.turkajansikibris.net/index.php/lang/tr/cat/249/news/125148