Çevre Mühendisleri Odası’nın duyarlılığı ve ötesi…

Akay Cemal
15 Mayıs 2009 / Cuma

Geçen günkü bir yazımızda, keyfi emirnameler üzerinde dururken, şunları da vurgulamıştık:
“Kıbrıs Türkü bir yandan Rum’dan ve Avrupa mahkemelerinden ‘mülkiyet sillesi’ yerken, bir yandan da kendi içinde ayağına kurşun sıkması, nereye sürüklenmekte olduğumuzun işaretleri değil midir?..
Bu arada Biyologlara da bir çift sözümüz olacak. Bu halkın sağlığını, çevrenin güzelliğini, yeşil bir Kıbrıs’ı istiyorsanız, öncelikle kanser vakalarının niye bu denli artmakta olduğunu düşünerek, buna göre önlemler alınmasında etkin bir rol oynayınız. Bu konuda her türlü desteğimiz sizinledir.
Örneğin Teknecik Santrali’nde filtre olmadığından yöre köylerindeki kanser olaylarında artışlar kaydedildiğini biliyor musunuz?.. O köylerdeki tonlarca içme suyunun ısınan santraldeki bazı cihazların soğutulması için kullanıldığını biliyor musunuz?..”
İşte bu yazıdan sonra, Çevre Mühendisleri Odası’nın konunun üzerine yürümesi ve Teknecik’ten yayılan zehre dikkat çekerek, santrale filtre takılması gereğine işaret etmesi sağlık konusundaki duyarlılığın göstergesidir.
Çevre Mühendisleri Odası, bu konuda gerekli önlemlerin alınması için bir programın hazırlanması ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu, bu tür olumsuzlukların giderilmesi gerektiğini kaydetti.
Açıklamada, plansız yapılaşmanın önüne ancak hazırlanabilecek imar planları ile geçilebileceği, ‘Ülkesel Fiziki Plan’ın hazırlanması, daha sonraysa emirnamelerin kaldırılması değil, tam aksine imar planları ile detaylandırılması ve kalıcı ve katılımcı fiziki planların hayata geçirilmesi istendi.
Görüş, düşünce ve öneriler güzel mi, güzel!.. Yıllardan beri duyduklarımız ve de gerçekleştirilmesi temennisinde bulunduklarımız…
Bu ülkede kimse imar planlarına karşı değildir. Bu güne kadar da bu konularda çok yazdık. Çarpık yapılaşmadan şikayet ettik. Özellikle Annan Planı referandumundan sonra ülkenin şantiyeye dönüştüğü, her önüne gelenin inşaata yöneldiğini, inşaat sektöründeki patlamadan rant elde edebilme yarışına girildiğini kaydettik. Dahası, derelerin içine, su akiferleri üzerine inşaatlar yapılmasından kaçınılmadığını vurguladık.
Girne yöresinde, İskele ilçesinde ülkenin su kaynakları hesaba katılmadan, elektrik durumu dikkate alınmadan meydana gelen yapılaşmanın acı sonuçlarını bugün görüyoruz.
Ancak tüm bunlar yanında orman fakiri olan bir ülkede, küçük orman arazileri peşkeş çekilirken, dağlar delik deşik edilirken, atadan kalma bazı Türk arazileri üzerine ‘emirnameler’ çıkararak, bu arazilerinin değerinin yitirilmesine çalışılmasının kasıtlı olup olmadığını soruyoruz. Diyoruz ki, öyle masa başında oturup da hükümet yetkililerince keyfi biçimde emirnameler çıkarılması kabul edilebilir değildir. Hükümet yetkilileri geçmiş dönemde bunu yapmış ve Türk emlakine kısıtlamalar getirmişti.
Böyle bir kısıtlamayı Rum’dan bekleyebilirdik. Ama kendi hükümetimizden bu yönde karar almasını anlamakta hala zorluk çekmekteyiz.
Ata malının değerlendirileceğine, atıl durmaktansa mamur hale getirileceğine, kime ve neye hizmet ettiği soru işareti yaratan emirnamelerle ‘bu toprağı inkişaf ettiremezsin’ demek, Allah aşkına akıl ve mantık işi midir?..
Güney Kıbrıs’taki Türk mallarının akıbetini hemen her gün gazetelerde okuyoruz. Göze batan Türk malları keyfi bir şekilde istimlak edilmekte ve Rum yönetiminin istemi doğrultusunda kullanılır hale getirilmektedir.
İstimlak için gerekçeler yaratılmakta ve de hemen kararları alınıp gereği yapılmaktadır.
Terk edilen birçok köylerde değil evler, köyler bile ortadan yok olmuştur. Şimdi o köylerin yerinde yeller esmektedir. Allah rahmet eylesin, CTP’nin eski genel başkanlarından merhum Özker Özgür, kapıların açılmasından sonra gittiği köyü Vreçça’yı yerinde bulamadığından yakınmış ve bunu bir gazetede dile getirmişti.
Hal böyle iken ve gerçekler bu doğrultuda olduğuna göre, KKTC olarak bizim kendi kendimize uyguladığımız yasaklarla bir yere varabilmek mümkün değildir.
Küresel ekonomik kriz sürecinde inşaat sektörünün yeniden hareketlenmesi isteniyorsa, bu sektörde yeni yapılanmalara ihtiyaç vardır. Çevreye olan hassasiyeti de göz önüne alarak, sağlıkta sorunlara yol açmayacak şekilde bir politika izleyerek, emirnamelerin verdiği zararları da dikkate alarak KKTC’de yeni adımlar atmak zorunluluğu ile karşı karşıyayız.
Tüm bunlar yanında planlı bir şekilde inkişaf ettirilecek yörelerde yeşilin korunması, daha da artırılması yönünde koşullar getirilebilir. Diğer çağdaş ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, belirli kıstaslar konulabilir. Bunların yararlarına inanarak, hem çevremizi daha da güzelleştirmek, hem de planlı bir yapıyla sağlığa gerekli özeni göstermek bu ülkeye çok şeyler kazandıracaktır.