Taş ocakları sorunu

Ülkemizin biricik dağı olan Beşparmakların her geçen gün biraz daha oyulması, herkesi üzen ciddi bir sorundur.Geçen hafta konunun gazetemizde gündeme taşınmasından sonra, ortaya konulan tepkiler, halkımızın gösterdiği büyük duyarlılığı gösteriyor.

Kuşkusuz, ülkemizin gereksinimi olan; kumun, çakılın, alçının çıkarılmasına kimse karşı değildir. Ancak bu malzemeleri üretirken; ormana, çevreye, doğaya, tarımsal alanlara ve yerleşim alanlarına zarar verilmemesine özen gösterilmeli.

Yoksa bir yandan kum, çakıl, alçı elde edilirken, öte yandan biricik dağımızın oyulup yok edilmesi ve burada bulunan doğal zenginliklerimizin tahrip edilmesi kabul edilemeyecek bir uygulamadır.

Aslında işin başında izinler verilirken biraz daha dikkatli davranılsaydı, doğaya zarar verilmeden de malzeme ihtiyacının karşılanması mümkün olabilecekti. İzin verilirken, taş ocakları işletmeciliğinde, patlatmalar sonucunda çıkacak olan tozun, sarsıntıların ve gürültünün bitkileri, insanları yaban hayatı ve yeraltı sularını olumsuz yönde etkileyeceği dikkate alınmalıydı.

Ayrıca, taş ocakları izinlerinin Beşparmak dağı üzerinde doğudan batıya verilmesi ve zararın boydan boya dağın bütün kesimlerine yayılması da talihsiz bir uygulama olmuştur. Çünkü orman varlığımız ve yaban hayatın hemen hemen tümüne yakın kısmı Beşparmak dağında bulunduğuna göre, doğal zenginliklerimizin büyük bir kısmının zarar görmesine sebep olunmuştur.

Oysa, taş ocağı izinleri, ana Beşparmak dağı yerine, tali tepeler üzerine verilmiş olsaydı, bu günkü felaketle boğuşmak zorunda olmayacaktık.

Şimdiki durumunda sorunun çözümlenmesi mümkün olmakla beraber biraz masraflı görünüyor. Çünkü yeni gidilecek işletme yerlerinde yeniden alt yapı hazırlanması gerekecektir. Ancak taş ocaklarının şimdi bulundukları yerlerde faaliyetlerini sürdürmeleri de, biricik dağımızın, ormanlarımızın, doğal zenginliklerimizin ve yeraltı su kaynaklarımızın tahribatına sebep olacağı için sürdürülebilir bir seçenek olarak kabul edilemez.

Çünkü, taş ocaklarının şimdiki kapasitede çalışmaları durumunda, bulundukları yerlerde onlarca yıl sonra, sayıları kadar yani 18 yapay boğaz oluşacaktır. Dağın üzerinde boğaz oluşması ise diğer zararlar yanında, büyük bir olasılıkla kuzey sahil şeridinin ikliminin de olumsuz yönde değişmesine sebep olabilecektir.

Bu gün Beşparmaklarda faaliyet gösteren tüm taş ocaklarına çalıştırma izinlerinin şimdiki iktidar tarafından verilmediği biliniyor. Ancak, tahribatın boyutları yaşanan dönemde açıkça anlaşıldığına göre, sorunun iş başında olan şimdiki hükümet tarafından çözümlenmesi beklenirdi. Özellikle, yakın geçmişte düzenlenen Taş Ocakları Çalıştayı’nda çözüm yollarının belirlenmesine karşın, her nedense gerekenlerin yapılmaması hayal kırıklığına sebep olmuştur.

Hele politik iktidarın Beşparmaklardaki büyük felaketin gündemde olduğu bir dönemde, buradaki sorunun çözümü için radikal önlem alması beklenirken, İpsaro tepesinde 8 yeni alçı ocağı açılmasını önlememesi, bu güne kadar ortaya çıkan durumun ciddiyetini de önemsemediğini gösteriyor.

Gerçi son zamanlarda malzemenin alınmasında ayna olarak tanımlanan dağın yamacının dikine oyulması yerine, basamak yöntemine geçilmesi ve kırma esnasında su püskürtülerek toz çıkmasının önlenmesi gibi bazı sınırlı iyileştirici önlemler alınmıştır. Ancak patlama esnasında çıkan toz ve gürültünün zararlı etkileri dolayısıyla, doğa tahribatı devam ediyor. Ayrıca tozlu koşullarda bitkiler gelişemediğine göre, terasların ağaçlandırılarak çirkinliğin örtülmesi de mümkün olmuyor.

Mevcut koşullarda, felaketin önlenmesi için taş ocaklarının zararsız alanlara nakledilmesi tek seçenek olarak görülüyor. Taş ocakları işletmecileri devletin belirlediği şekilde faaliyet gösterdiğine göre, ortaya çıkan tahribattan sorumlu tutulamazlar. Bu nedenle sorunun çözümü için taş ocaklarının başka yerlere taşınmasında, devletin işletmelere olanaklar çerçevesinde yardımcı olması da düşünülmeli.

Dr. Orhan Aydeniz