Dünya Çevre Günü Basın Açıklaması- Haziran 2007

04.06.2007

2007 DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ BASIN BİLDİRİSİ

5 Haziran günleri, yüzü aşkın ülke tarafından kutlanan “Dünya Çevre Günü”, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği tarafından 1972 yılında Stokholm’da gerçekleşen konferans sonucu doğmuştur. Bu günün doğmasındaki amaç, ülkelerdeki çevre bilincini artırmak, politikacıların çevre konusuna dikkatlerini çekmek ve çevreyi de göz önünde bulundurarak, hareket etmelerini sağlamaktı.

Doğal kaynakların hızlı tüketimi, sera olayına neden olan gazların üretiminde artış ve buna bağlı iklim değişiklikleri, kullanılabilir su kalitesinde düşüş, akiferlerin kirlenmesi, denizlerin kirlenmesi, biyolojik çeşitlilikte azalış dünyadaki sorunlardan bazılarıdır.

Ancak, son yüzyılın ikinci yarısında başlayan fosil yakıtların aşırı tüketimi, atmosfere verilen sera gazlarında büyük bir artışa neden olmuştur. Dünyadaki ortalama sıcaklık, son sanayi devrimi sonrası yaklaşık 1 santigrat derece yükselmiştir. 1990-2005 yılı sıcaklık ortalamalarına bakıldığı zaman, 11 kez en sıcak yıl yaşanmıştır. Atmosferdeki en önemli sera gazı olan CO2 gazının oranı, 2005 yılında, 1960’daki seviyesinin üç katına ulaşmıştır. Bu yüzyılın sonuna kadar öngörülen sıcaklık artışının 1.5 santigrat derece ile 6 santigrat derece arasında olacağı tahmin edilmektedir. Buzulların erimesi ve buna bağlı deniz suyu seviyesindeki yükselmeler bir çok ülkeyi tehdit etmektedir.

İşte bu sorunlar nedeniyle bu yılın sloganı “Eriyen Buzlar- Sıcak Bir Konu” olarak belirlenmiş ve küresel ısınma ve iklim değişikliği konularına dikkat çekilmek istenmiştir.

Ülkemizeki durumu değerlendirdiğimizde, toplumumuzun iklim değişikliğine etkisi dünya ölçeği ile kıyaslandığı zaman yok denecek kadar azdır. Ağır sanayi faaliyetlerinin noksanlığı, sera gazı salınımlarını kısıtlı olmasını sağlamaktadır. Sera gazı üreten en büyük kaynak, termik santraller, çok az miktarda bulunan sanayi, trafikteki araçlar, çöp alanlarında çıkan yangınlar ve anız yangınları olarak gösterilebilir.

Ancak iklim değişikliğinden K.K.T.C.’nin etkilenmesi ise çok büyük olacaktır. IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporunda değişik senaryolarda belirtildiği üzere Akdeniz, küresel ısınmadan en fazla etkilenecek bölgelerden birisi olacaktır. Sıcaklık yükselmesi ve yağış azalması, bu bölgede diğer bölgelere göre daha fazla olacaktır.

Özellikle Kıbrıs’ın bir ada olması ve Akdeniz’de bulunması bu etkiyi artıracaktır. İklim değişikliğinin Kuzey Kıbrıs’a en büyük etkisi susuzluk olacaktır. Günümüzde bile yazın çekilen su sıkıntıları düşünüldüğünde, ileride kullanım ve içme amaçlı su bulmak çok zor olacaktır. Susuzluk nedeniyle, tarım alanlarındaki üretimde düşüş ve bu alanlarda bir azalış meydana gelecektir. Ayrıca susuzluk ve sıcaklık yükselmesi, orman alanlarında da azalışa neden olacaktır. Bu etkilere ek olarak, biyolojik çeşitlilikte azalış ve canlı yaşamında zor şartların meydana gelmesi beklenmektedir. Tümünün birleşmiş etkisi ise, adanın büyük bölümünün çölleşmesi şeklinde olacaktır.

Bu bilinçle, gerekli önlemler için acilen planlar ve programlar hazırlanmalı ve bir an önce uygulanmaya konmalıdır. Uluslarası işbirliği için gerekli girişimler hızlı bir şekilde başlatılmalı ve bu global soruna diğer ülkelerle işbirliği içerisinde hazırlanmalıdır.

Konu ile dolaylı ilişkili olan ve özellikle son günlerde tartışma yaratan Karpaz’dan Karpaz burnuna kadar elektrik götürülmesi konusunda yapılabilecekler ise çok açıktır. İklim değişikliğinin bu kadar tartışıldığı bir ortamda, Milli Park ve Çevre Özel Koruma Bölgesi ilan edilen bu alanın, dünyadaki diğer örneklerinde olduğu gibi enerji ihtiyacı, fosil yakıtlardan sağlanmak yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmalıdır.

Bölgede şu anda 10 civarında tesisin enerji ihtiyacı vardır ve bu tesislerin enerji ihtiyaclarının iletim hatları ile sağlanması yerine, pilot bir uygulama ve belki de kamu desteği ile yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması hem daha ekonomik hem de daha çevre dostu ve de örnek bir uygulama olmasını sağlayacaktır. Adamızda çok büyük bir potansiyel olan güneş enerjisi, veya kısmi bir potansiyel olan rüzgar enerjisi bu tesislerin enerji ihtiyacını çok rahat karşılayabilecektir.

Bu konuda Odamızı endişelendiren konu, enerjinin bölgeye götürülmesi sonrası başlayabilecek yapılaşma ve betonlaşma riskidir. El değmemiş ve dünyanın sayılı güzelliklerinde biri olan Karpaz burnuna yapılabilecek bu tahribat, son derece hatalı olacaktır.

Saygılarımla,

İbrahim ALKAN
Çevre Mühendisleri Odası Başkanı
Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu (a)